Hegemonya nedir ve ne demek? Hegomonik yaklaşımlar nelerdir

 

 “Hegemonya” kelimesi Yunanca kökenlidir ve orijinal olarak uluslararası sistemde bir devletin diğerlerine karşı baskın veya baskın konumuna atıfta bulunur. 

 Hegemonya Nedir ve Ne Demektir? 

 Hegemonya, yalnızca bir liderin zorlaması ve uyguladığı güçten ziyade, öncelikle tahakküm altına alınan kişilerin ve grupların rızasına dayanan bir tahakküm türünü belirtir. Terim genellikle tam hakimiyeti belirtmek için gevşek bir şekilde kullanılır. Ancak kesin tanımı çok daha fazla analitik güce sahiptir. Uluslararası siyasette hegemonya bir devlet veya devletler grubunun diğerleri üzerinde uyguladığı hakimiyet veya otoriteyi ifade eder. Hegemonya aynı anda maddi, düşünsel ve ilişkiseldir. 

 Hegemonya kavramı Antik Yunanistan’da ortaya çıkmıştır. Avrupa sosyalist hareketi 19. yüzyılın sonunda, en önemlisi İtalyan Marksist filozof ve siyasi lider Antonio Gramsci’nin çalışmasında yeniden canlanmıştır. Çin düşüncesinde benzer kavramlar mevcut olmasına rağmen, çoğunlukla Batılı soykütüğü, hegemonya kavramının uluslararası ilişkilerden sömürgecilik sonrası teori ve cinsiyet çalışmalarına kadar uzanan alanlarda yaygın olarak kullanılmasını engellememiştir. 

 Hegomonik Yaklaşımlar Nelerdir? 

 Hegemonya, Antonio Gramsci’nin devrimci değişime hümanist, neo-Marksist bir yaklaşım oluşturduğu birçok fikir arasında merkezi fikirdir. Fikirlerin üst yapısını ekonomik temelin gücüne tabi kılmak yerine Gramsci; fikirlerin Marksizmin ekonomik determinizmi üzerindeki etkisini güçlendirdi. Gramsci’nin metodolojisinin özünde hegemonya (rıza-destek) ve tahakküm (zorlama-kuvvet) arasındaki diyalektik ilişki vardır. Temel teorik kaygısı, bu çelişkinin nasıl çözüleceğiydi, çünkü politik pratikte biri her zaman diğeri tarafından yumuşatılır. Kısmen hegemonyayı yeniden tanımlayarak çözüme ulaşmaya çalıştı. 

 Lenin, hegemonyayı tahakküm olarak tanımladı. Gramsci, onu organik ve geleneksel entelektüeller olarak adlandırdığı çelişkili siyasi ve kültürel ajanlar ve örgütler tarafından yönetilen entelektüel ve ahlaki bir liderlik olarak yeniden tanımladı. Organik entelektüeller, işçi sınıflarının çıkarlarını temsil ediyordu. Görevlerinden biri, proletaryayı kapitalist tahakküm ve sömürüden haberdar etmekti. Geleneksel entelektüeller, burjuvazinin çıkarlarını temsil ediyordu. 

 Avrupa Küresel Hegomonik Yaklaşımları Nelerdir? 

 Avrupa’nın küresel hegemonyası, iki dünya savaşı, dekolonizasyon ve Batı’nın egemen dünya gücü ve yeni simgesi olarak ABD’nin konsolidasyonu sonucunda yirminci yüzyılda bir krize girdi. Dünya Savaşı’ndan sonra, bağımsız ulusal kalkınmanın rekabet eden vizyonlarının peşinde ‘üçüncü dünya’ olarak adlandırılan sömürge ve postkolonyal bölgeleri, büyük sosyalist uluslar veya ‘ikinci dünya’ ile ileri kapitalist güçler veya ‘birinci dünya’ arasındaki küresel bir mücadelede bir savaş alanına dönüştürdü. Soğuk Savaş bağlamında, yükselen Japonya’yı da içine alan Batı (birinci dünya), merkezi olarak Birleşik Devletler’in önderlik ettiği ‘özgür (kapitalist) dünya’ya ve temel referansı ABD’nin önderliğindeki Doğu’ya atıfta bulundu. 

 Doğu’nun ‘egzotik’ kültürleri, ‘demir perde’nin arkasındaki ‘totaliter (sosyalist) dünya’yı belirledi. Bu ‘üç dünya şeması’ (Pletsch 1981) 1989’da Sovyet sosyalizminin çöküşünden ve kapitalist piyasanın sosyal rasyonalitenin temeli ve yeni ulusötesi politik ve ekonomik varlıkların kaynağı olarak yaygın olarak kabul edilmesinden kaynaklanan güç ilişkilerini yansıtmayı bıraktı. Batı’yı dünyanın geri kalanına göre tanımlayan değişken sınırlar, alışılmış coğrafi referanslarından daha fazla ayrılırken, Batı’nın ekonomik ve siyasi gücü, dünya genelinde egemen sektörleri birbirine bağlayan ulusötesi ağlar aracılığıyla daha yoğun ve merkezi hale geldi. 

 Liberal Normlarda Hegemonya Nedir? 

 Liberal normların yaygın hegemonyası göz önüne alındığında, liberalizmin kültürel bir analizini yapmak kolay bir iş değildir. Liberalizm, modernite, sömürgecilik, kapitalizm ve demokrasi projeleriyle derinden iç içedir ve liberalizmin benzersiz özelliklerini veya referanslarını ayrıştırmayı imkansız değilse de zorlaştırır. Daha soyut siyasi haritacılıkta Hegemonya, Batı çeşitli şekillerde zayıflamış siyasi çatışmalar ve yenilenen atalara ait kültürel düşmanlıkların (Huntington 1993 ) olduğu bir çağda bir “medeniyetler çatışması”na dahil olan kültürel bir oluşum olarak ya da daha az görünür olan imparatorluk merkezi olarak tanımlanmıştır.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir